Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Sessizlik

 Uzun süren soğukluk, yerini güneşli bir güne bırakmıştı. Günün sıcaklığı unutturmuştu soğuk günleri. Çocukların mutluluk sesleri yankılanıyor sokaklarda, kuşların cıvıltısı sarmıştı ağaçları. Tüm sesler pencereye çarpıp içeriye sızıyordu. Pencerenin yanında büyük bir yatak, üstünde ise; yaşlı, zayıflıktan dolayı yatakta küçük görünen, sanki her an ölecekmiş gibi rengi solgun bir kadın uzanıyor. Uzun uzun dışarıya bakıyor. Uzandığı için yalnızca gökyüzünü ve ağaçların görünebilen dallarını izlebiliyordu. Biraz sonra içeriye kambur, kendinden emin, zor çıkan sesiyle kahkaha atan yaşlı adam girdi. Yaşlı adam karısına doğru yaklaşarak: - Bizim borç ödendi. Deyip kıs kıs gülüyordu, yaşlılığından sesi kısık kısık geliyordu. - Diğer borçlar ne olacak? Diye sordu karısı. - Onları da alırız ama fakir fukara olduğu için ödemiyor kadıncağız. - Yalan hepsi yalan, varda vermiyorlar zaten! Diye söylenmeye başladı kadın. Kocası onu duymamazdan gelip Kur'an okumaya başladı sessizce. Uzun bir sess
En son yayınlar

Sen Benim Gizim

 'Ruhum ruhuna kenetlendi' Yürek hasretinle kurudu Gelsen görsen içimi Sen benim gizim Sen benim gizli yaram Yalnızlığın ıssızlığı üşütüyor  Sensizlik kül bıraktı beni Soğuk, sessiz, kimsesiz sokaklarım Sen benim gizim  Sen benim gizli yaram Özlemim gözlerin Sesin nefesim Sen gittin her şeyimle ölü kaldım Sen benim gizim  Sen benim gizli yaram

YOL

  İlk kez ödül alıyorum. Çok heyecanlıyım. Yıllarca emek verdim, çok çalıştım ama şimdi meyvelerini alıyorum. İşte benim sıram geldi. Alkış ediliyor benim için. Bu alkışlar bana, bana ediliyor. Bu ses yılların emeğinin sesi işte. Ne hoş bir ses bu böyle... Ödülü elime alınca ellerim iyice terlemeye başladı. Kalabalığın gözleri üstümdeydi, heyecanlanmamak elde değil. Mikrofonu dudaklarıma iyice yaklaştırdım. Sesim herkese gitmeli. Sadece bu salondakilere değil, tüm dünyaya ulaşmalıydı. Konuşmamı çok düşündüm. Söze nereden başlasam diye kafayı yiyecektim. Oysa bir yerden başlamalıydım. Önce selam verdim, sonra teşekkür sonra biraz kendimden bahsettim, en son içimdeki yaralara geldim. Evet. Şimdi en hassas noktadaydım. Bir yürek acısı anlatmak kolay mı? "Ne uzun yolculuktu o öyle. Durup dinlenmeye hiç vaktim olmadı. Yol kenarında bir duvar yoktu yaslanacağım, gölgesinde uzanacağım bir ağaç da yoktu. Yolum o kadar ıssızdı yani.  Yetişmek için hızlı hızlı yürümem gerekiyor yolu çünkü ö

Soğuk Bir Kış Sabahı

  Alarmın zırlamasıyla uyandım. Gözlerimi açar açmaz soğuğun tesirini vücudumda şimdiden yayıldığını hissettim. Her gün sabahın köründe uyanmak zorken, kışın uyanmak daha katlanılmaz oluyor. Yataktan çıkmak cennetten kovulmak kadar kötü. Sıcacık, rahat yatağı bırakasım yok ama kalkmalıyım, işe geç kalırsam kovulurum kesin. Yavaştan doğrulunca şeytan tekrar yatmam için fısıldıyor; "Bugünde gitme işe be Ahmet!" sesleri kulağımda çınlıyor. "Kalk ulan kalk! İşe geç kalacaksın." diye söylenip fırladım yatağımdan. Hızlı kalkınca daha az üşüyor insan galiba, yok yok üşümesi geç oluyor, beyin hâlâ yatakta sanıyor kendisini. Aynada suratıma bakınca uykuya aç bir adam görüyorum, garibim biraz uyusa ne olacak sanki! Musluğu açında soğuk su elimde kayıp geçti, avuçlarımı doldurup yüzüme götürdüm. Vücudumda ki soğukluğun iki misline çıktığına yemin edebilirim. En azından kendime geldim, gözlerim açıldı biraz. Kahvaltıda biraz zeytin biraz da küflü lor peyniri var. Anam sağ olsun

Küçük Kızın

  Hızlı adımlarla ilerliyor, tuttuğu şemsiyenin sapını giderek daha çok sıkmaya başlıyordu; o kadar sıkmaya başladı ki elleri bembeyaz kesilmiş, avuçları acımaya başlamıştı. Ama çektiği acı elinin acısından ağırdı.  Adımları giderek hızlanıyor, her an koşmaya başlayacakmış gibiydi. Onunla beraber yağmur da hızlanıyor sanki, onun hızını takip ediyor gibi damlalar hızla yere çarpıp dağılıyordu.  Bir hayli gergindi. Çapraz taktığı çantanın kolunu avuçlarıyla kavrayıp tekrar bırakmasından gergin olduğunu anlamak mümkündü çünkü bunu tekrarlıyor ve tekrarladıkça kaskatı kesiliyordu. Yağmurun verdiği soğukluk mu yoksa gerginliği mi bilinmez ama titriyordu da.  Kimsesiz sokakları bir bir geçiyor, karanlıkta bir kaybolup bir görünüyordu. Yüzünde çenesine doğru bir damla belirdi, bu gözyaşıydı, ağlıyordu. Yanaklarından akan yaşı elinin tersiyle siliyor ve yürümeye devam ediyordu. Biraz daha ilerledikten sonra nihayet bir evin kapısına ulaştı, durdu. İçerisi kalabalıktı ama sessizdi. İçeriye gird

Deniz

 Melih Beylerin evinden çıkar çıkmaz attık kendimizi yollara. Ne adammış yahu! Tutturmuş para para. Her zaman verecek halimiz yok ya, para mı basıyoruz sanki. Sen git borçlan, sonra gel bizden al, borcunu öde. Hadi bir kere olur, iki kere olur, hatta üçüncüde de olur ama her zaman olmaz ki! Neyse neyse bulduk bir yol, çıktık ya ona bakalım. Şöyle deniz taraflarına gidelim de içimiz açılsın. Bugün gökte tek bulut yok, masmavi. Hava da epey sıcak. Bu havada can mı dayanır?  Baksana hele, şu yanımızdan geçen Muhiddin'in arabası değil mi? Onun da böyle koyu mavi arabası yok muydu? Hay Allah ben mi yanlış gördüm ne! Neyse neyse gidelim hadi, vallahi öleceğim sinirden, sıcaktan. Git git bitmiyor, ne yolmuş arkadaş! Ne ara mesafeler bu kadar uzak oldu. Az mı kaldı? Neresi az kaldı arkadaş, daha nice yol var. İnsanı bu yollar tüketiyor. Bak bak deniz orda, geldik nihayet. Kurban olduğum Allah ne güzel yaratmış! Masmavi mübarek, gözümüz bayram etti. Gökte de tek bulut yok, masmavi, denizle

Ya cennetse hâlâ, cehennem sandığım yer.

 Ayaklarım beni buraya sürüklemişti. Engel mi olamadım yoksa engel olmak mı istemedim? Bilmiyorum, ancak şimdi burada oturuyorum. Burası hem cennet hem cehennem... Ağaçların meyvasıyla cennet, kırık dallarıyla cehennem; güllerle cennet, güllerin dikeniyle cehennem; görkemli gölüyle cennet, gittikçe kurumasıyla cehennem... Burası hem cennet hem cehennem. Bir zamanlar buradayken kışın dondurucu soğunu hissetmezdim, üşümek ne hoştu o zamanlar. Şimdi baharın serinliği üşütüyor beni, donacak gibi oluyorum.  Bu sessizlik huzurken bir zamanlar, şimdi cehennem azabı. Kuşlar da lâl olmuş; sessizce köşelerine çekilmiş, kaçmışlardır bu cehennemden. Peki ne işim var şimdi bu cehennem de? Ya cennetse hâlâ, cehennem sandığım yer. Bekliyorum. Beklemenin acısını bekleyen bilir. Bekledikçe sarıldığın umudun eridiğini hissetmek, nasıl anlatabilirim ki? İlkbaharın ilk günüydü, buradan geçerken uğramıştım. O zamanlar cennet bahçesiydi; kırık dal yoktu, güllerin dikeni hoş görünür, göl en güzel halini almı

Köşe 1

  Sevgili Azize,   Mektubun bugün elime ulaştı. Gelir gelmez odama koştum, hiç vakit kaybetmeden okumaya koyuldum.  Son gönderdiğim   mektubumda kendimi iyi ifade edemedim, anlatamadım sana neyim olduğunu. Baştan ve daha anlaşılır bir şekilde anlatmaya çalışacağım sana.   Senden bir ricam var, bu anlattıklarım belki de basit ve geçici gelecek sana ama benim için büyük sorun olmaya başladı, beni anlamaya çalış. Bir ay oluyor kendimi böyle garip hissedeli. Duygularımı anlayamıyorum, bu hisler bana mı ait diye kendimi sorgulamaya başladım. Mesela dün sabah kızmamam gereken bir şeye kızdım; annem bana seslendi bense aniden sinirlenip bağırdım çağırdım. Gereksiz bir sinirdi,   neden böyle   oldum anlam veremiyorum.   Bazen de aniden bir hüzün beliriyor içimde, nasıl anlatsam bilemiyor ki, aniden ağlıyorum.  Son zamanlar da insanlar bana fazla sessizleştiğimi   söylüyor. Gittikçe dalgınlaşıyorum.    Hatırlıyor musun köyde kocaman bir ağaç vardı? Büyükler o ağacı kutsal sayardı; o ağaç k