Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Mayıs, 2021 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Sessizlik

 Uzun süren soğukluk, yerini güneşli bir güne bırakmıştı. Günün sıcaklığı unutturmuştu soğuk günleri. Çocukların mutluluk sesleri yankılanıyor sokaklarda, kuşların cıvıltısı sarmıştı ağaçları. Tüm sesler pencereye çarpıp içeriye sızıyordu. Pencerenin yanında büyük bir yatak, üstünde ise; yaşlı, zayıflıktan dolayı yatakta küçük görünen, sanki her an ölecekmiş gibi rengi solgun bir kadın uzanıyor. Uzun uzun dışarıya bakıyor. Uzandığı için yalnızca gökyüzünü ve ağaçların görünebilen dallarını izlebiliyordu. Biraz sonra içeriye kambur, kendinden emin, zor çıkan sesiyle kahkaha atan yaşlı adam girdi. Yaşlı adam karısına doğru yaklaşarak: - Bizim borç ödendi. Deyip kıs kıs gülüyordu, yaşlılığından sesi kısık kısık geliyordu. - Diğer borçlar ne olacak? Diye sordu karısı. - Onları da alırız ama fakir fukara olduğu için ödemiyor kadıncağız. - Yalan hepsi yalan, varda vermiyorlar zaten! Diye söylenmeye başladı kadın. Kocası onu duymamazdan gelip Kur'an okumaya başladı sessizce. Uzun bir sess

Kıskançlık Aşk'a dahil mi? /Othello

  "Seven kişi sevdiğini kıskanır." Tamam buna sözümüz yok ama kıskançlık çoğu zaman felaketle biter, Othello'da olduğu gibi. Kıskançlık insan gözüne bir perde indirir ve bu perde hiç şüphesiz kapkaradır. kıskançlık her zaman beraberinde öfke getirir, Ee öfkeyle kalkan zararla otururmuş derler. Shakespeare hiç şüphesiz bize bu kıskançlığı ve kıskançlığın beraberinde getirdiği öfkeyi anlatıyor. Kıskançlık; mutlu olmamız, üzülmemiz, sevinmemiz gibi içimizde var olan bir duygudur. Ancak kıskançlığın dozu çok önemlidir, bu doz arttıkça hastalık boyutuna döner ve zarardan başka bir şey vermez. Othello'da olduğu gibi bu kıskançlığın büyümesi kişide sürekli şüphe, aldatılma korkusu, terk edilme korkusu, kıskandığı kişinin kendisini kandırıyormuş vb. hisler uyandırıyor. Bu hislerle beraber öfke ve kızkınlık baş gösteriyor. Bakın şuna tekrar dikkat çekiyorum 'kişi sevdiğini kıskanır' işte bu kavram farklı; bu kişinin sevdiğinin başka birinin onu sevmemesini ister, onu k

kırık

Dallarımız   kırık , Yeşermedi dal , Acısı kaldı , taa köklerimize  kadar . Kim bilirdi acının  acısını.   Unutmak vardı , neden hatırlamak ? Bize kalan hep hatıralar. 

Molière - Cimri

  Molière’in yaşadığı çağ bugüne dek Fransızların en mutlu saydıkları çağdır. 1622 Molière, Paris’te, rahat, hatta zengince bir evde doğuyor. Babası sarayın halıcıbaşısı, tutumlu bir tüccar, anası yine bir halı tüccarının, okuma yazması kıt, iyi giyinmesini sever kızıdır. Annesi otuz yaşında ölüyor. Dedesi sayesinde kolejde okuyor. "Molière çağında Paris’te tiyatro, edebiyatın şahdamarı olmuştu." Molière şanslıdır; refah bir dönem, iyi bir eğitim görmüş ve döneminde tiyatronun ön planda olması elbette onun yollarını açmıştır. Molière'nin sevdiğim özelliği ise aydınlarla halk arasındaki, sarayla şehir arasındaki ayrılığı gidermeyi amaçlaması, halkın gürbüz tiyatro eserlerini yukarıya, yukarının kültür değerini halka ulaştırmasıdır. Sadece o da değil, Molière hem yazar hem oyuncu, hem işveren hem işçi olmuş dolayısıyla da insanlığın her haline, her kılığına girmiştir. Bu yüzden her iki tarafı da görmüş, tanımıştır. Her iki safhada yer almış Molière iki tarafıda birbirine ya