Ana içeriğe atla

Soğuk Bir Kış Sabahı

 


Alarmın zırlamasıyla uyandım. Gözlerimi açar açmaz soğuğun tesirini vücudumda şimdiden yayıldığını hissettim. Her gün sabahın köründe uyanmak zorken, kışın uyanmak daha katlanılmaz oluyor. Yataktan çıkmak cennetten kovulmak kadar kötü. Sıcacık, rahat yatağı bırakasım yok ama kalkmalıyım, işe geç kalırsam kovulurum kesin. Yavaştan doğrulunca şeytan tekrar yatmam için fısıldıyor; "Bugünde gitme işe be Ahmet!" sesleri kulağımda çınlıyor. "Kalk ulan kalk! İşe geç kalacaksın." diye söylenip fırladım yatağımdan. Hızlı kalkınca daha az üşüyor insan galiba, yok yok üşümesi geç oluyor, beyin hâlâ yatakta sanıyor kendisini. Aynada suratıma bakınca uykuya aç bir adam görüyorum, garibim biraz uyusa ne olacak sanki! Musluğu açında soğuk su elimde kayıp geçti, avuçlarımı doldurup yüzüme götürdüm. Vücudumda ki soğukluğun iki misline çıktığına yemin edebilirim. En azından kendime geldim, gözlerim açıldı biraz.

Kahvaltıda biraz zeytin biraz da küflü lor peyniri var. Anam sağ olsun lor peyniri göndermişti, az az idare ederim derken küflenmiş o da. Kısacık hayatta o bile küfleniyorsa ben nasıl küflenmiyeyim?

Ekmek yine zamlanmış çeyrek ekmekle kahvaltı edeceğim yoksa geceye kalmaz. Cebimdeki bir kaç kuruşta ekmeğe gidiyor, idare etmezsem yine kirayı geciktiririm. Kira gecikirse evden de olurum.

Şuan evli olsaydım karımı, çocuğumu nasıl geçindirecektim? İyi ki evlenmedim. Kendini doyuramayan adam karısını, çocuğunu nasıl doyursun? 

Hava daha aydınlamamış, sis yoğun, herkes iş için sabahın köründe uyanmış; sadece işe gidenler değil, mektebe giden çocuklar da kalkmış. 

Bu kış soğuğunda söylene söylene uyanıyorum da bu küçük yavrucaklar nasıl uyanıyor acep? Otuz yaşına geldin neredeyse Ahmet utanmıyor musun!

Utandım doğrusu kendimden.

Yol mu uzuyor nedir git git bitmiyor. İş yeri ne ara bu kadar uzak oldu? Her akşam dönerken bu kadar uzak gelmiyordu, her sabah uzaması ne iş? Ben abartıp duruyorum galiba... 

Her sabah gördüğüm dilenci yine yerinde. Acaba evi barkı var mıdır? Kışın bu soğuğunda sabahtan akşama buralarda süründüğüne göre yok herhalde. 

Yine zengin tiplilerin peşinden dolanıyor, yalvarıyor. Verse verse zengin verir, fakir neyi var ki versin?

Sarışın, uzun boylu, meleği andıran bir kadın çantasına uzanıp kağıt para çıkarıp verdi. Herhalde melek olsa, yoksa kim bir yüzlük çıkarır fakire verir ki. Zengin bile kolay kolay vermez o parayı, pintiler niyene verecek o kadar parayı... Gülümsemesiyle gitti sarışın melek... 

İçeriye girerken bir sıcak vurdu yüzüme ki, cehennem olsa da atlarım. Isıyı vücudumda hissediyorum, bedenimdem ki buzlar çözülüyor sanki... 

Karşıdan bizim Furkan koşarak geldi yanıma:

- Abi olanlardan haberin var mı?! 

Yüzünde hiç görmediğim bir ifade var; korku, tedirgin, nefes nefes kalmış ve omzumda ki eli titriyor. Her sabah sırıtan, dalgacı olan bu çocuğun hali kötü bir şeye işaret olduğu belli. Her zaman ki ses tonumla konuştum yine onunla:

- Hayırdır ulan ?

- Abi fabrika iflas etmiş, bizim patron da dün gece kafasına kurşun sıkmış!

Bir nefeste anlatıp gözlerimin içine baktı Furkan. Şöyle bir baktım ona halinden değişim yok... Kendi kendime:

- Ulan bilseydim sabahın köründe sıcak yatağımdan çıkmazdım. Dedim. 


Yorumlar

  1. Maalesef ki bu kadar kısa bi yazı için çok fazla yazım hatası var. Şöyle ufak bi göz atarak 15'ten fazla gördüm. Bu konu üzerinde çalışmanızı öneririm. Onun haricinde gayet güzel bir yazı, tebrikler.

    YanıtlaSil
  2. Beğendim. Kendim de bir şeyler karalayan biri olarak birkac eleştirim olacak. Biraz okuyucuyu yeni gelişecek olaya ısıtman gerek. Mesela "Zengin bile kolay kolay vermez o parayı, pintiler niyene verecek o kadar parayı... Gülümsemesiyle gitti sarışın melek...

    İçeriye girerken bir sıcak vurdu yüzüme ki, cehennem olsa da atlarım. Isıyı vücudumda hissediyorum, bedenimdem ki buzlar çözülüyor sanki... "

    "İçeriye girerken" diye başladın ama okuyucu tam sarışın kadına odaklanmışken odağını bozdun. Üstelik nereye girdi bu adam? İş yerine mi, odaya mı, kahveye mi vs.

    "Koşar adımlarla iş yerine varıp kapıdan içeriye attım kendimi, sıcak hava yüzünü okşarken bizim Furkan'ın koşar adım yanıma geldiğini gördüm"

    Yani okuyucuyu hazırla, sürekli odağı bozulan okuyucu yorulur. Onca güzelim betimlemen değersizleşir. Bunlar benim görüşüm. Raftan geldim @yusuf1.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Haklısınız, dikkate alacağım. Yeni olduğum için hatalar oluyor maalesef.. Çok teşekkür ederim.

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

YOL

  İlk kez ödül alıyorum. Çok heyecanlıyım. Yıllarca emek verdim, çok çalıştım ama şimdi meyvelerini alıyorum. İşte benim sıram geldi. Alkış ediliyor benim için. Bu alkışlar bana, bana ediliyor. Bu ses yılların emeğinin sesi işte. Ne hoş bir ses bu böyle... Ödülü elime alınca ellerim iyice terlemeye başladı. Kalabalığın gözleri üstümdeydi, heyecanlanmamak elde değil. Mikrofonu dudaklarıma iyice yaklaştırdım. Sesim herkese gitmeli. Sadece bu salondakilere değil, tüm dünyaya ulaşmalıydı. Konuşmamı çok düşündüm. Söze nereden başlasam diye kafayı yiyecektim. Oysa bir yerden başlamalıydım. Önce selam verdim, sonra teşekkür sonra biraz kendimden bahsettim, en son içimdeki yaralara geldim. Evet. Şimdi en hassas noktadaydım. Bir yürek acısı anlatmak kolay mı? "Ne uzun yolculuktu o öyle. Durup dinlenmeye hiç vaktim olmadı. Yol kenarında bir duvar yoktu yaslanacağım, gölgesinde uzanacağım bir ağaç da yoktu. Yolum o kadar ıssızdı yani.  Yetişmek için hızlı hızlı yürümem gerekiyor yolu çünkü ö

Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu

 Avusturyalı yazar Stefan Zweig (1881-1942), Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu orijinal adıyla Brief einer Unbekannten adlı öyküsünü 1920’li yılların ilk yarısında kaleme almıştır. Kitap mektup türündedir. Bir yazarımız var ve ona bir mektup geliyor. Gelen mektup kimdendir bilinmez ancak bir kadın tarafından gönderilmiştir, kitap adı neden 'Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu" olduğu anlaşılıyor. Kitap başlangıç itibariyle sizi sarsmakta, etkilemektedir.  Şöyle düşünün size bir mektup geliyor fakat siz kimden olduğunu bilmiyorsunuz, ilk işiniz mektubu merakla açmak sonra okudukça kimden olduğunu ve neden yazıldığını anlıyorsunuz, anlarken beyninizden vurulmuşa dönüyorsunuz, acaba keşke öğrenmeseydim mi dersiniz yoksa iyi ki öğrendim mi? Okuduğunuzda hem siz hem de gönderen kişiyle ilgili geçmişten bugüne aranızda yaşanmış (ya da yaşanamadığı mı desem) olaylar var. Bu olaylar biri tarafından bilinen ve özel iken, diğeri tarafından gayet sıradan ve hatta unutulup gitmiş.  Mektup melanko

Deniz

 Melih Beylerin evinden çıkar çıkmaz attık kendimizi yollara. Ne adammış yahu! Tutturmuş para para. Her zaman verecek halimiz yok ya, para mı basıyoruz sanki. Sen git borçlan, sonra gel bizden al, borcunu öde. Hadi bir kere olur, iki kere olur, hatta üçüncüde de olur ama her zaman olmaz ki! Neyse neyse bulduk bir yol, çıktık ya ona bakalım. Şöyle deniz taraflarına gidelim de içimiz açılsın. Bugün gökte tek bulut yok, masmavi. Hava da epey sıcak. Bu havada can mı dayanır?  Baksana hele, şu yanımızdan geçen Muhiddin'in arabası değil mi? Onun da böyle koyu mavi arabası yok muydu? Hay Allah ben mi yanlış gördüm ne! Neyse neyse gidelim hadi, vallahi öleceğim sinirden, sıcaktan. Git git bitmiyor, ne yolmuş arkadaş! Ne ara mesafeler bu kadar uzak oldu. Az mı kaldı? Neresi az kaldı arkadaş, daha nice yol var. İnsanı bu yollar tüketiyor. Bak bak deniz orda, geldik nihayet. Kurban olduğum Allah ne güzel yaratmış! Masmavi mübarek, gözümüz bayram etti. Gökte de tek bulut yok, masmavi, denizle