Ana içeriğe atla

Ya cennetse hâlâ, cehennem sandığım yer.


 Ayaklarım beni buraya sürüklemişti. Engel mi olamadım yoksa engel olmak mı istemedim? Bilmiyorum, ancak şimdi burada oturuyorum. Burası hem cennet hem cehennem... Ağaçların meyvasıyla cennet, kırık dallarıyla cehennem; güllerle cennet, güllerin dikeniyle cehennem; görkemli gölüyle cennet, gittikçe kurumasıyla cehennem... Burası hem cennet hem cehennem.

Bir zamanlar buradayken kışın dondurucu soğunu hissetmezdim, üşümek ne hoştu o zamanlar. Şimdi baharın serinliği üşütüyor beni, donacak gibi oluyorum. 

Bu sessizlik huzurken bir zamanlar, şimdi cehennem azabı. Kuşlar da lâl olmuş; sessizce köşelerine çekilmiş, kaçmışlardır bu cehennemden. Peki ne işim var şimdi bu cehennem de? Ya cennetse hâlâ, cehennem sandığım yer.

Bekliyorum. Beklemenin acısını bekleyen bilir. Bekledikçe sarıldığın umudun eridiğini hissetmek, nasıl anlatabilirim ki?

İlkbaharın ilk günüydü, buradan geçerken uğramıştım. O zamanlar cennet bahçesiydi; kırık dal yoktu, güllerin dikeni hoş görünür, göl en güzel halini almıştı. O zamanlar kuşlar buraları ezgili cıvıltılarıyla donatırdı. Sessizlik huzurun kalbiydi. O gün gözlerim bir yöne çevrildi ve bir daha o yönden ayrılmadı. Sana.  Dokunduğun her yer cennet bahçesine dönüyordu, burayı da cennete çevirmiştin.

Gittin, bir daha gelmedin. Ve bir gün hiç beklenmedik bir zaman da geldin. Zaten bazı şeyler hiç beklenmedik zaman da karşımıza çıkar, öyle değil mi? 

Şimdi söyler misin

Burası cennet mi yoksa cehennem mi? 



Yorumlar

  1. Betimlemelerle zənginləştirilmiş bir yazı olmuş. Bu temayı işleyen her yazı güzel olmuyor. Genelde yapay işleniyor . Ama bu yazıyı sevdim. Yazının içtenliğini sevdim. Eline emeğine sağlık 🌼

    YanıtlaSil
  2. Harika bir yazı
    başarılar diliyorum

    YanıtlaSil
  3. Başlık ilgilimi cezbetti ve yazı da bir o kadar güzel ��

    YanıtlaSil
  4. Çok etkileyici. Betimlemeler çok iyi tebrikler.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

YOL

  İlk kez ödül alıyorum. Çok heyecanlıyım. Yıllarca emek verdim, çok çalıştım ama şimdi meyvelerini alıyorum. İşte benim sıram geldi. Alkış ediliyor benim için. Bu alkışlar bana, bana ediliyor. Bu ses yılların emeğinin sesi işte. Ne hoş bir ses bu böyle... Ödülü elime alınca ellerim iyice terlemeye başladı. Kalabalığın gözleri üstümdeydi, heyecanlanmamak elde değil. Mikrofonu dudaklarıma iyice yaklaştırdım. Sesim herkese gitmeli. Sadece bu salondakilere değil, tüm dünyaya ulaşmalıydı. Konuşmamı çok düşündüm. Söze nereden başlasam diye kafayı yiyecektim. Oysa bir yerden başlamalıydım. Önce selam verdim, sonra teşekkür sonra biraz kendimden bahsettim, en son içimdeki yaralara geldim. Evet. Şimdi en hassas noktadaydım. Bir yürek acısı anlatmak kolay mı? "Ne uzun yolculuktu o öyle. Durup dinlenmeye hiç vaktim olmadı. Yol kenarında bir duvar yoktu yaslanacağım, gölgesinde uzanacağım bir ağaç da yoktu. Yolum o kadar ıssızdı yani.  Yetişmek için hızlı hızlı yürümem gerekiyor yolu çünkü ö

Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu

 Avusturyalı yazar Stefan Zweig (1881-1942), Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu orijinal adıyla Brief einer Unbekannten adlı öyküsünü 1920’li yılların ilk yarısında kaleme almıştır. Kitap mektup türündedir. Bir yazarımız var ve ona bir mektup geliyor. Gelen mektup kimdendir bilinmez ancak bir kadın tarafından gönderilmiştir, kitap adı neden 'Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu" olduğu anlaşılıyor. Kitap başlangıç itibariyle sizi sarsmakta, etkilemektedir.  Şöyle düşünün size bir mektup geliyor fakat siz kimden olduğunu bilmiyorsunuz, ilk işiniz mektubu merakla açmak sonra okudukça kimden olduğunu ve neden yazıldığını anlıyorsunuz, anlarken beyninizden vurulmuşa dönüyorsunuz, acaba keşke öğrenmeseydim mi dersiniz yoksa iyi ki öğrendim mi? Okuduğunuzda hem siz hem de gönderen kişiyle ilgili geçmişten bugüne aranızda yaşanmış (ya da yaşanamadığı mı desem) olaylar var. Bu olaylar biri tarafından bilinen ve özel iken, diğeri tarafından gayet sıradan ve hatta unutulup gitmiş.  Mektup melanko

Deniz

 Melih Beylerin evinden çıkar çıkmaz attık kendimizi yollara. Ne adammış yahu! Tutturmuş para para. Her zaman verecek halimiz yok ya, para mı basıyoruz sanki. Sen git borçlan, sonra gel bizden al, borcunu öde. Hadi bir kere olur, iki kere olur, hatta üçüncüde de olur ama her zaman olmaz ki! Neyse neyse bulduk bir yol, çıktık ya ona bakalım. Şöyle deniz taraflarına gidelim de içimiz açılsın. Bugün gökte tek bulut yok, masmavi. Hava da epey sıcak. Bu havada can mı dayanır?  Baksana hele, şu yanımızdan geçen Muhiddin'in arabası değil mi? Onun da böyle koyu mavi arabası yok muydu? Hay Allah ben mi yanlış gördüm ne! Neyse neyse gidelim hadi, vallahi öleceğim sinirden, sıcaktan. Git git bitmiyor, ne yolmuş arkadaş! Ne ara mesafeler bu kadar uzak oldu. Az mı kaldı? Neresi az kaldı arkadaş, daha nice yol var. İnsanı bu yollar tüketiyor. Bak bak deniz orda, geldik nihayet. Kurban olduğum Allah ne güzel yaratmış! Masmavi mübarek, gözümüz bayram etti. Gökte de tek bulut yok, masmavi, denizle