Sevgili Azize,
Mektubun bugün elime ulaştı. Gelir gelmez odama koştum, hiç vakit kaybetmeden okumaya koyuldum. Son gönderdiğim mektubumda kendimi iyi ifade edemedim, anlatamadım sana neyim olduğunu. Baştan ve daha anlaşılır bir şekilde anlatmaya çalışacağım sana.
Senden bir ricam var, bu anlattıklarım belki de basit ve geçici gelecek sana ama benim için büyük sorun olmaya başladı, beni anlamaya çalış.
Bir ay oluyor kendimi böyle garip hissedeli. Duygularımı anlayamıyorum, bu hisler bana mı ait diye kendimi sorgulamaya başladım. Mesela dün sabah kızmamam gereken bir şeye kızdım; annem bana seslendi bense aniden sinirlenip bağırdım çağırdım. Gereksiz bir sinirdi, neden böyle oldum anlam veremiyorum. Bazen de aniden bir hüzün beliriyor içimde, nasıl anlatsam bilemiyor ki, aniden ağlıyorum. Son zamanlar da insanlar bana fazla sessizleştiğimi söylüyor. Gittikçe dalgınlaşıyorum.
Hatırlıyor musun köyde kocaman bir ağaç vardı? Büyükler o ağacı kutsal sayardı; o ağaç köyün varlığından bu yana var ve eğer ağaca bir şey olursa köyde de felaket olurmuş. Dev gövdesi, koca dallarıyla 10-15 çocuğu nasıl da taşıyordu. Çocukluğumuz o ağacın üstünde geçti... Hazır köydeyken ağacı sıklıkla ziyaret etmeye başladım, elimde olsa sabah akşam demeden hep kalırım yanında. Nedenini bilmiyorum ama sürekli o ağacın yanı başında olmak istiyorum, ancak sorun şu ki hislerim her gidişimde daha da garipleşiyor ve duygularımda ki değişim artıyor. Şimdi delirmeye başladığımı düşüneceksin, sadece anlamaya çalış beni, istediğim tek şey anlaşılmak... Beni anlayacak tek dostum, sırdaşım sensin.
Azizem o ağacın dili varda konuşuyor benimle sanki, geçmişimle bugünümü kıyaslıyor gibi. Eskiden mutluluğun, üzüntünün ne olduğunu bilmeyen çocuk ben; şimdi duygularını, hislerini bilmeye çalışan bene dönüştü. Üzgün olduğumu biliyorum, o ağaca her gittiğimde bunu anlıyorum ama yine kalmak istiyorum ağaçla.
Zaman zaman sanki kimsem yok ve tüm insanlar ölmüş gibi hissediyorum...
Çevrem kabalık, sevdiklerim var, sizler varsınız ama ona rağmen neden böyle hissediyorum inan bilmiyorum.
En son gittiğimde ise gittiğim günün gecesi bir rüya gördüm; aslında rüya değil, bir kabustu. O ağaçta boynunda iple asılmış bir genç kız vardı. Uyandığımda ter içindeydim, yüreğim fırlayacakmış gibi çarpıyordu, sabah ezanı sesi geldi, daha sonra hiç uyku girmedi gözüme...
O kız ve o ağaç hiç aklımdan çıkmıyor. Korkuyorum sevgili dostum, ya o kız bensem, ya o kız sevdiğim biriyse ya da yardıma ihtiyacı olan biriyse...
Daha fazla yazamıyacağım, yine kendimi kötü hissetmeye başladım. Lütfen en kısa zamanda bana yaz.
Sevgilerimle, dostun Ayda..
Kaleminiz daim olsun keyifle okudum:)
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim.
SilOkumaktan en çok keyif aldığım edebi tür, (şiir müstesna) mektup türüdür. Nitekim bir hissi en üryan haliyle okuyucuya aksettirme noktasındaki en çetin tür, yine mektup türüdür..
YanıtlaSilHislerinizi konuk etmekten ve bu mihmanın bereketinden memnun kaldık, sağ olunuz. Kaleminize sağlık.
Çok teşekkür ederim.
Sil