Ana içeriğe atla

HAWKİNG VE EVREN

 Ünlü fizikçi Stephen W. Hawking'i tanımayan neredeyse yok. Sandalyeye bağlı, fiziksel engelli olduğu halde büyük başarılarıyla örnek olmuş biri. 

Yıllar önce motor nöron hastalığı teşhisi koyulmuş ve iki buçuk yıl sonra öleceği söylenmiş anca kırk beş yıl yaşayan adamdır Hawking. Ve bunu belirtirken şöyle der "Hadi ikiyi anladım da buçuk yılım kaldığından nasıl o kadar emin olabildiler diye merak etmişimdir..." bunun yanı sıra Hawking hastalığına karşı karamsarlığa düşmemiş. Bunun hakkında şöyle diyor "Motor nöron hastalığıyla ilgili söyleyebileceğim olumlu pek bir şey yok ama bana, benden daha kötüleri var diye kendime acımamayı ve hâlâ yapabildiğim şeylere devam etmem geretiğini öğretti. Bu hastalığa yakalanmadan öncekine göre daha mutluyum şimdi." demektedir. 

İnsanoğlu sürekli kendi ve çevresine karşı hep bir merak halindedir. Öğrendikleriyle yetinmez daha çok bilmek ister. Geleceğe kendisinden bir şeyler bırakmak ister. İnsan varlığından bu yana yeni şeyler keşfetmiştir ve keşfetmeye de devam etmekte. 

Önce etrafını tanımaya çalışır, sonra nasıl hayatta kalacağını bulur daha sonra kendi varlığını sorgular ve tabi ki dünyayı, en sonunda evreni merak edip sorgular. Günümüzde ise evren üzerine araştırma hâlâ sürmektedir. 

Bu sorgulama, bu merak felsefeyle gelişir. Unutmayalım ki bilim felsefeden doğmuştur. Felsefe ise merakla doğar. Gel görki Hawking felseye karşıdır ve hatta şöyle demekte "Neden buradayız? Nereden geldik? Normalde bunlar felsefe sorularıdır ama felsefe çoktan öldü." evet felsefe ölmüş olsada, ölmeden önce bilim gibi bir çok şeyi bıraktı. Hawking elbette bu felsefe karşı olmasını şöyle açıklıyor "Belki de filozoflara biraz haksızlık ediyorumdur ama onlar da bana karşı pek nazik değillerdi. Benim bir nominalist, enstrümantalist, pozitivist, realist ve daha bir sürü ist olduğumu iddia ettiler." diyerek açıklık getirir. 

Bu incelememizde Hawking'in düşüncelerine, görüşlerine ağırlık vereceğiz.

Anahtar kelimeler: Evren, bilim, insan, Tanrı ve Fizik

Hawking aforizmasına ilk başladığınızda Hawking'in insan ve tabi olmazsa olmaz Bilim arasındaki ilişkiye dikkat çekiyor. Hawking, bilimin insanların tüm sıkıntılarını çözeceğini âdeta iddia eder. Peki bilim bütün sıkıntılarımızı gideriyor mu? Evet ama giderdiği gibi yeni sorunlar da doğruyor. Hawking bunu insanların sonsuz bilme isteğinde doğduğunu ileri sürüyor. Ayrıca insan ile makine arasında ki ilişkiye de dikkat çekiyor. 


Hawking, zeki insanları da âdeta savunucusu oluyor. Zeki insanların aptallardan farkını ve ikisi arasındaki ayrımı kısa sözlerle ifade ediyor. Örnek verecek olursak;


"Zeki insanların sıkıntısı, aptal insanlara deli gibi görünmeleridir."


Kitabın devamında Tanrı ve Bilim ilişkisi geliyor. Bu konu hakkında kesinlikle bahsetmemiz gerekiyor çünkü kitapta bundan fazlasıyla söz ediliyor.


Önce size bir kaç soru sorayım:


1) Evren neden var? 


2) Nereden geldik nereye gidiyoruz? Kesin bir kanıt var mı?


3) Bilim ile Din arasında bir ilişki var mı?


4) Din mi bilimi reddediyor yoksa Bilim mi dini?


4) Evren kendi mi var olmuş yoksa bir yaratıcı mı var etti? 


Hawking'e göre Tanrı yok, olsa bile gereksizdir. Bilim ile Tanrı birbiriyle asla ilişkisi yoktur. Evren bilimle var olmuştur. 

Böyle düşünüyor olsada aslında Tanrı'ya inanmadan da edemiyor, kitabı okudukça bu fark ediliyor. :) 


4. Soruya Hawking cevabı şöyle: "Bilim, dini reddetmez; dine daha basit bir alternatif sunar sadece." 


Benim asıl dikkatimi çeken ise Hawking Tanrı'yı çok aciz görüyor ve evreni Tanrı'nın yaratacağını asla kabul etmiyor.


Tanrı kavramı dahi insan beyninde her zaman zor yer edinmiştir. İnsanlar Tanrı'yı hayal etmekte dahi her zaman zorlanmıştır, bu yüzden Tanrı ya da Tanrılar hep insan olarak hayal edilmiş. Ortada akıl almaz bir durum var. 


Büyük patlamadan önce zaman yok. Tanrı'nın ise yaratmak için zamanı olmadığını da söyler Hawking. Aklıma direk şu sorular oluşmaya başlıyor "Tanrı madem yaratandır neden zamanı da yaratmış olamaz?", "Tanrı eğer gerçekten kudretli ve zeki ise neden evren gibi bir yeri akıllıca yaratmasın?", "Tanrı zeki ise zekice yaratır, eğer aptalsa yaratma gereği bile duymaz öyle değil mi? " aklımda tuhaf sorular :) Hawking ne ahiret ne de cennet, cehennem kavramına inanmadığını çok net bir şekilde dile getiriyor. 


Neyse din üzerinde çok durduk, şimdi de hepimizin merak ettiği ve korktuğu konuya gelelim: Yapay Zeka. 


Hawking'e göre yapay zeka çok tehlikelidir, hatta insan ırkının sonunu getirebilir. 

Yapay zeka'a şöyle bir soru soruluyor:

"Doğayı yeniden eski haline getirmek için ne yapmalıyız?" şu cevap alınıyor "Tüm insan ırkı yok edilmeli" cevap her şeyi açıklıyor. İnsanlar doğayı mahvettiler, küresel ısınma insan yüzünden oldu. Kısacası suçlu her zaman İNSAN. 

İnsanları yapay zekadan farklı kılan duygu ve histir. Bizde zarar verdiğimiz zaman vicdan devreye girer, peki ya yapay zeka? Terminatör filmini izleyenleriniz ne demek istediğimi daha iyi anyacaklardır.


Şimdi sıra yine çok merak edilen bir konu: Uzay Uygarlığı (Uzaylılar) 

Hawking bu konu hiç sıcak bakmıyor. Uzaylılarla kesinlikle iletişim kurmamamız gerektiğini belirtiyor çünkü uzaylılar (uzay uygarları) bizden daha gelişmiş olabilir ve bizi yok edebilirler. Hatta Hawking insan ırkının kendi ırkıyla anlaşamazken, uzay ugarlığıyla hiç anlaşamayacağını belirtir. 


Hawking tabi ki küresel ısınmanında çok geç olmadan durdurulması gerektiğini söylüyor. 


Hawking'den şaşırtıcı bilgiler:


- Hawking zamanda yolculuğunun kesinlikle olmayacağını belirtir.

- 2600 yılında dünya o kadar kalabalık olacak ki herkes omuz omuza duracak. 

- Ölümcül hastalığı olanların ve çok acı çekenlerin hayatlarına son verme hakları olması gerektiğini düşünür.



Yer yer Einstein ve Darwin'in düşüncelerine de değiniyor. Kimi zaman düşüncelerini savunur kimi zaman savunmaz. 


Evren gerçekten çok büyük ve akıl almaz. Evren hep merak uyandırmıştır, insanoğlu geçmişten bugüne merakla araştırmıştır. Bu gelecekte de sürecektir. Acaba evrenin sırrı açıklanır mı? Bu tam bir muamma. Hawking ise küçük bir ihtimalde olsa, evrenin nasıl var olduğunu öğrenilebiliriz der. 


Hawking kendini tamamen evrene adamıştır. Küçük görünen ama aslında büyük bir dünyası var. En çok dikkatimi çeken özelliği ise ne olursa olsun UMUTlu; umut her zaman vardır der. İhtimallere inanıyor, küçükte olsa ihtimal vardır der. 


Genel olarak Hawking'in kendisinden, düşüncelerinden ve kitap hakkında kısa bilgi vermeye çalıştım, umarım beğenirsiniz.


İncelemeyii okuduğunuz için teşekkür ederim. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

YOL

  İlk kez ödül alıyorum. Çok heyecanlıyım. Yıllarca emek verdim, çok çalıştım ama şimdi meyvelerini alıyorum. İşte benim sıram geldi. Alkış ediliyor benim için. Bu alkışlar bana, bana ediliyor. Bu ses yılların emeğinin sesi işte. Ne hoş bir ses bu böyle... Ödülü elime alınca ellerim iyice terlemeye başladı. Kalabalığın gözleri üstümdeydi, heyecanlanmamak elde değil. Mikrofonu dudaklarıma iyice yaklaştırdım. Sesim herkese gitmeli. Sadece bu salondakilere değil, tüm dünyaya ulaşmalıydı. Konuşmamı çok düşündüm. Söze nereden başlasam diye kafayı yiyecektim. Oysa bir yerden başlamalıydım. Önce selam verdim, sonra teşekkür sonra biraz kendimden bahsettim, en son içimdeki yaralara geldim. Evet. Şimdi en hassas noktadaydım. Bir yürek acısı anlatmak kolay mı? "Ne uzun yolculuktu o öyle. Durup dinlenmeye hiç vaktim olmadı. Yol kenarında bir duvar yoktu yaslanacağım, gölgesinde uzanacağım bir ağaç da yoktu. Yolum o kadar ıssızdı yani.  Yetişmek için hızlı hızlı yürümem gerekiyor yolu çünkü ö

Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu

 Avusturyalı yazar Stefan Zweig (1881-1942), Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu orijinal adıyla Brief einer Unbekannten adlı öyküsünü 1920’li yılların ilk yarısında kaleme almıştır. Kitap mektup türündedir. Bir yazarımız var ve ona bir mektup geliyor. Gelen mektup kimdendir bilinmez ancak bir kadın tarafından gönderilmiştir, kitap adı neden 'Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu" olduğu anlaşılıyor. Kitap başlangıç itibariyle sizi sarsmakta, etkilemektedir.  Şöyle düşünün size bir mektup geliyor fakat siz kimden olduğunu bilmiyorsunuz, ilk işiniz mektubu merakla açmak sonra okudukça kimden olduğunu ve neden yazıldığını anlıyorsunuz, anlarken beyninizden vurulmuşa dönüyorsunuz, acaba keşke öğrenmeseydim mi dersiniz yoksa iyi ki öğrendim mi? Okuduğunuzda hem siz hem de gönderen kişiyle ilgili geçmişten bugüne aranızda yaşanmış (ya da yaşanamadığı mı desem) olaylar var. Bu olaylar biri tarafından bilinen ve özel iken, diğeri tarafından gayet sıradan ve hatta unutulup gitmiş.  Mektup melanko

Deniz

 Melih Beylerin evinden çıkar çıkmaz attık kendimizi yollara. Ne adammış yahu! Tutturmuş para para. Her zaman verecek halimiz yok ya, para mı basıyoruz sanki. Sen git borçlan, sonra gel bizden al, borcunu öde. Hadi bir kere olur, iki kere olur, hatta üçüncüde de olur ama her zaman olmaz ki! Neyse neyse bulduk bir yol, çıktık ya ona bakalım. Şöyle deniz taraflarına gidelim de içimiz açılsın. Bugün gökte tek bulut yok, masmavi. Hava da epey sıcak. Bu havada can mı dayanır?  Baksana hele, şu yanımızdan geçen Muhiddin'in arabası değil mi? Onun da böyle koyu mavi arabası yok muydu? Hay Allah ben mi yanlış gördüm ne! Neyse neyse gidelim hadi, vallahi öleceğim sinirden, sıcaktan. Git git bitmiyor, ne yolmuş arkadaş! Ne ara mesafeler bu kadar uzak oldu. Az mı kaldı? Neresi az kaldı arkadaş, daha nice yol var. İnsanı bu yollar tüketiyor. Bak bak deniz orda, geldik nihayet. Kurban olduğum Allah ne güzel yaratmış! Masmavi mübarek, gözümüz bayram etti. Gökte de tek bulut yok, masmavi, denizle